MİNERALLER

BİLEŞİKLER

BEDENİN TEMEL TAŞLARI

Safran Abla Safran Abla Safran Abla Safran Abla Safran Abla Safran Abla Safran Abla Safran Abla


Maydanoz, Dereotu, Nane

Tarçın, Zencefil, Zerdeçal

Yulaf, Sumak, Susam, Keten

Sarmısak, Soğan, Ceviz, Fındık

Yağ, Süt, Yoğurt, Sirke, Su

Kırmızı Et, Tavuk, Balık, Yumurta

VİTAMİNLER - DETOKSLAR


MİNERALLER

DEMİR

TANITIM:

Ülkemizde (Dünya geneli alındığında, dünya ortalaması çok daha kötü. Milyarlarca aç yada açlığa yakın olan insanların hedefi, doyma bile değilken, sadece birşeyler yiyebilmeyi kazanç saymışken...) sık karşılaşılan beslenme yetersizliğinden biri olarak ortaya çıkan demir eksikliği (dolaysıyla kansızlık), genellikle büyümenin çok hızlı olduğu küçük çocukluk ve ergenlik çağında ortaya çıkar. Yaşlılık ve hamilelik süreçlerinde de kendini gösterir.

Metobolizmanın ve sistemlerin akciğerlere gelen oksijeni her bir hücreye taşıyabilmesi için demire ihtiyacı vardır. Kana kırmızı rengini veren protein hemoglobin, yaşam için şart olan bu görevi oksijen taşımakla yükümlü molekülün yapısında yerini alarak yerine getirir. Demir eksikliği ya da düşük hemoglobin düzeyleri yaygın olarak kansızlıklıkla kendini gösteren anemi (nedenleri, belirtileri, tedavisi) hastalığına yol açabilir.

Gerek dengeli ve sağlıklı alışkanlıkların edinilmemiş olmasından, gerek ekonomik nedenlerden dolayı doğru ve yeterli beslenememekten, gerekse kültürel alışkanlıklardan dolayı demir eksikliği (dolaysıyla kansızlık) yaşanmaktadır.

Demir içeriği düşük olan yiyeceklerin fazla tüketilmesi ve ayrıca metobolizma sorunları nedeniyle besin yoluyla alınan demirin emiliminin tam olarak yapılamaması, demir eksikliğinin (kansızlığın) oluşmasına neden olur.

Doğal olarak hızlı bir büyüme temposu olan bebek, çocuk ve gelişme çağında olanlar ile iki can besleme pozisyonunda olan hamilelerde daha çok demir mineraline ihtiyaç vardır.

Özellikle ekonomik seviyeleri doğru ve dengeli beslenmeye müsaade etmeyenler, vejetaryenler (etsiz beslenenler), hamile ve adet (regl, menstürasyon dönemi) dönemindeki kadınlarda kansızlık sıkça görülür.

Demir eksikliği veya metobolizmanın demir emiliminin bozukluğu durumunda kansızlık başta olmak üzere bir çok rahatsızlıklar ya zayıf etkenler yada tedavi sürecini başlatacak etkenler olarak ortaya çıkar. ; uzun süren ishaller, kronik enfeksiyonlar, sindirim sisteminde bozukluklar, vücuda alınan demirin emilimini bozarak demir eksikliğine neden olabilir.

Ayrıca; uzun süren ishaller, kronik enfeksiyonlar, sindirim sisteminde bozukluklar, vücuda alınan demirin emilimini bozar. Metobolizmanın demir emilimini yavaşlatarak demir eksikliğine neden olabilir.

Çölyak veya Crohn hastalığı gibi bağırsak bozukluğunda demirin emilmesi mümkün olduğu gibi ince bağırsaktaki çeşitli nedenlerden dolayı demir emilimi olmayabilir yada az miktarlarda olabilir. Mide asiti önleyicisi gibi ilaçlar (Ülser ilaçlarıda emilimi azaltır) kandaki demir eksikliğine neden olabilir

Demirin emilimi için gerekli olan mide asitlerini nötürilize eden süt (sütün; mideyi rahatlatması ve açlığı gidermesi açlık asitlerini nötürilize etmesinden kaynaklanır) bu yönü ile emilimi azaltan yada yok eden konumundadır. Bu nedenle etle birlikte yada hemen öncesinde vede hemen sonrasında süt tüketilmemelidir.

Emilimi artırmak için C vitaminince zengin olan besin kaynakları tüketilmesine dikkat edilmelidir. Demir emilimini artırabilmek için kullanılması gerekli besin kaynaklarını örneklenirse; baklagiller, maydanoz, biber, domates, portakal, limon, portakal, greyfurt ve mandalina, mango, nektarin, şeftali,çilek, kivi, ahududu, bahar yeşillikleri, brokoli, bürüksel lahanası, kabak, bezelye gibi sebzeler,... sıralanabilir.

Ayrıca; tam buğday ekmeği, bal (manganez, bakır ve demir minerallerince zenginliğinin yanısıra, kandaki hemoglobini artırır) etle birlikte yada öncesinde-sonrasında tüketilebilir. Bu sayede demir metobolizma tarafından daha rahat faydalı hale getirilebilir.

KAYNAKLARI:

Demir mineralleri; karaciğer, kırmızı et, beyaz et, hindi eti, balık, yumurta, pekmez, ıspanak, lahana, ısırgan, karahindiba yaprağı, kekik, pancar, muz, kimyon, nane, köri, tarçın, yonca filizi, bitkisel çaylar, dut kurusu, kuru incir, kuru erik, kuru üzüm, antep fıstığı, badem, ay ve kabak çekirdeği, mercimek, bitter çikolata.....

EKSİKLİĞİ

Demir eksikliğinin olan kişilerde, halsizlik, solgun cilt, nefes darlığı, çarpıntı (hızlı ya da düzensiz kalp atışı), bağışıklık sisteminde zayıflama, kaygı, güçsüzlük, nefes yetmemesi, baş dönmesi ve baş ağrısı, bacaklarda karıncalanma hissi, dil şişmesi ve kuruluğu, soğuk el ve ayaklar, konsantrasyon eksikliği, zihin bulanıklığı, zayıf tırnak yapısı ve saç dökülmesi görülebilir. Toprak, kil, kir gibi meddeleri yeme isteği yine demir eksikliğinin tetiklediği, alt yapısını oluşturduğu bir nedendir.

Okul çağındaki çocuklarda algılayamama, dikkatsizlik, odaklanamama ve zihinsel pasiflik sorunları ortaya çıkabilir. Demir eksikliği, büyüme ve gelişme dönemindeki çocuklarda büyümeyi sağlıklı zeka gelişimini ve sağlıklı beyin yapısını olumsuz yönde etkileyebilir.

Demir eksikliği riskinde olan gruplar; Doğum öncesi yaştaki kadınlar, regl dönemlerinde aylık kan kaybı olan kadınlar, hamile kadınlar, zayıf beslenenler, sık kan bağışı yapanlar, bebekler ve çocuklar; özellikle prematüre doğmuş ve büyüme bozukluğu yaşayanlar, kanser hastaları, kalp rahatsızlığı olanlar, gastrointestinal rahatsızlıkları olan kişiler, vejetaryenler şeklinde sıralanabilir.

son

MAGNEZYUM

TANITIM:

Magnezyum sinir sisteminin ve kasların gevşemesini sağlayan mineraldir. Sakinleşmeye yardımcı olduğu için 'anti-stres Minerali' olarak adlandırılır.

Sinirleri, bedeni ve kasları gevşeten magnezyum bu haliyle krampları, gerginlikleri, adele yorgunluklarını yok etmede etkin olan bir maddedir.

Magnezyumun önemli kılan özelliklerden bir taneside vücutun en yaşamsal organlarında yoğunlaşmış olmasıdır. Magnezyum en yoğun olarak kalp, böbrek, beyin ve karaciğer gibi aktif metabolizmalardadır. Yoğun olarak bulunduğu metabolizma sıralamasına bakıldığında, magnezyumun vücutun enerji aktivasyonunda ne kadar önemli bir rol oynadığı ortaya çıkar. Magnezyum eksikliği kalp rahatsızlıkları, sinirsel gerginlikler, damar sertliği, yüksek tansiyon, kas krampları gibi sorunları ortaya çıkarır.

Spor aktivitelerinde, ağır işlerde, bedenin zorlandığı anlarda, antremanlarda ortaya çıkan kas titremelerinin ve kas kramplarının sebeplerinden biride magnezyum eksikliğidir. Krampları ve kasılmaları önleyebilmek için magnezyum uygulamaları gerekmektedir. Magnezyumun, kalsiyumun kemiklere dağılmasındaki etkinliği, kemik erimesini önler ve güçlü kemik yapısını oluşturur.

Kandaki kan şekerini enerjiye dönüştürerek, metabolizma yaşamı, çoğalması, sağlıklı kalması, işlevlerini yerine getirebilmesi için ihtiyaç olan enerjiyi sağlamakta rol oynar. Hücre içi ATP (Adenosine Tri-Phosphate. Üç fosfat grubundan oluşan hücre içi biyo-kimyasalları için enerji taşıyan kimyasal madde bileşiği) üretimi dahil olmak üzere bir çok enzim sistemlerinde ve karbonhidrat metabolizmasında etkin bir mineraldir. Vücut için hayati öaneme sahip megnezyum; vücutumuzun vitamin C, Kalsiyum, Fosfor, Sodyum ve Potasyum minerallerini daha etkin kullanabilmesi için gereklidir.

Vücut bütünlğü içinde varlığını kemiklerde %60-65 ve kaslarda %25 oranında paylaştırmış olan magnezyum, vücut tarafından üretilmediği için magnezyum içeren gıdalar vasıtası ile alınması gereken mineraldir.

Magnezyum minerali, pek çok rahatsızlığın tedavisinde kendisine uygulama alanı bulan bir maddedir.

Magnezyum; kas-eklem ağrısı, cilt güzelliği, kabızlık, uykusuzluk, bromiyalji, metobolizma ve stres gibi sağlık sorunlarının çözümü için kullanılmaktadır.

Magnezyum eksikliği; depresyon, diyabet (şeker hastalığı), hipertansiyon, migren ağrıları, kramp tarzı kas ağrıları, sindirim sistemi bozuklukları, kabızlık v.b. sağlık problemlerine yol açtığından, içeriğinde magnezyum barındırın doğal ürünlerin kullanımı tüm bu rahatsızlıklar ve bozuklukların giderilmesi ya da hafifletilmesinde yüksek etkilidir.

Diş, ağız-boğaz sağlığında, saç güçlendirmekte, kronik ağrıların ve iltihapların önlenmesinde, ödem attırmada, karaciğer yağlanmalarında da oldukça etkilidir.

KAYNAKLARI:

Magnezyum başta; Baharatlar, Kepek, Pirinç, buğday ve yulaf kepeği, Ay ve Kabak Çekirdeği, Kakao, Çikolata, Nane, Adaçayı, Geyik otu, Fesleğen, Keten Tohumu, Susam, Tahin, Badem, Kaju Fıstığı, olmak üzere, Ispanak, Pazı, Pisi balığı, Kara lahana, Şalgam, Yeşil fasulye, Hardal bitkisi yaprakları, Soya fasulyesi, Siyah fasulye, Kılçıksız buğday, Karabuğday, Barbunya, Esmer pirinç, Ton balığı, Yulaf, Karides, Bezelye, Ahududu, Pırasa, Kale, Brüksel lahanası, Domates, Kuşkonmaz, Brokoli, Mantar, Çilek, Kimyon, Karpuz, Rezene, Karanfil, Acı biber, Dereotu, Patlıcan, Muz, Mercimek gibi ürünlerde bulunur.

ÖNERİLER:

Besinlerin magnezyum kaybına uğramaması daha doğrusu az kayıp vermesi için pişirilmesi şart olanları haşlanmalı yada buharda pişirilmesi çok fazla kaynatılmaması gerekir. Çiğ ve doğrudan tüketilecek besnlerin ise herhangi bir ısıl işleme tutulmadan kullanılmalı, çay yaparak tüketilecek olanlarda kaynatma yöntemi ile değil sıcak su içinde bekletilerek / demlenerek tüketilmelidir. Magnezyum zengini besinlerden ıspanağı örneklemek gerekirse; ıspanak haşlandıktan sonra magnezyum mineralinin %30’unu kaybeder. Bu nedenle ıspanağı ve diğerlerini yemeklerinin yanında salata olarak yada salata içinde tüketmek gerekir.

Örneğin yüksek oranda magnezyum içeren ıspanak haşlandıktan sonra mineralin %30’unu kaybeder. Bu nedenle magnezyum bakımından zengin beslenme için özellikle sebzelerin çiğ tüketilmesi, bu mineralin tam anlamıyla alınması bakımından daha faydalı bir yöntemdir.

Aşağıda, magnezyum oranı yüksek yiyeceklerin bir listesi yer alıyor ancak bu liste tüm magnezyum içeren gıdaların tam listesi değildir. Magnezyum minereli içeren bazı gıdalar, yüksek yağ ve yüksek kalori değerleri içerdiğinden bunları kullanmalarında sakıncası olanlar, bu ayrıntıları göz önünde bulundurarak magnezyum zengini besinler arasından seçim yapmalıdırlar. Her magnezyum zengini besin, magnezyum eksikliğini gidermek için, herkese uygun olmayabilir.

son

ÇİNKO

TANITIM:

Çinko; vücut metobolizmasını temin eden 300 civarındaki enzimin oluşumunda, enzimlerin işlevsellik kazanmasında rol oynayan vücut sağlığı için önemli olan bir mineraldir.

Vücut metobolizması içinde hücre sağlığından, yaşamsal öneme sahip olan proteinlerin üretilmesine kadar, birçok vücut faaliyeti için gerekli olan çinko, bağışıklık sisteminin dengelenmesi açısından da çok önemlidir. Kasların yapısına dayanıklık katan çinko, beyaz ve kırmızı kan hücrelerinin yapısında da kendini gösterir.

Sağlıklı bir insanın vücudunda toplamda 2 ya da 3 gram civarında olan çinko en çok kaslar, karaciğer, böbrek, göz ve prostatta (erkeklerde) bulunmaktadır. Öte yandan, vücudumuzda çinko salgılayan organlar ise tükürük bezi, pankreas ve prostat bezi şeklindedir.

Vücuttaki varlığı 2-3 gram mertebesinde ölçülen çinko, azımsanacak miktarının ötesinde bir yarara ve faaliyet alanına sahiptir. Vücudumuzda, tükürük bezi, pankreas ve prostat bezi tarafından salgılanan çinko; cilt, böbrek sağlığı, gözdeki retina, karaciğer, pankreas ve kemik sağlığı açısından çok önemlilik arzeder.

Vejetaryen tip beslenenlerde çinko eksikliği çok yaygın durumdadır. Bu eksiklik temel olarak, vejetaryen beslenme listelerinde yer alan tahıllarda bulunan ve organik asitlerden oluşan 'fitatlardan' (Fitik asit. Birçok bitki hücresinde depolanmış olarak bulunan fosfor bileşiği asit) kaynaklanır. Bu asitlerin, çinkoyu tutarak emilmez hale getirmeleri vejetaryan beslenmeyi seçenlerde çinko eksikliğini doğurur.

Çinko vücudumuzun zayıflıklarını örten, enfeksiyon ve hastalıklara karşı mücadelede temel teşkil eden bağışıklık sistemini güçlendirir.

Çinko tiroid hormonu salgısında, hormon depolanmasında ve birbirlerine dönüşümlerinde denge unsurulunu oluşturan bir mineraldir. Çinko eksikliğinde tiroid hormon metabolizması bozulduğu gibi kanda depolanan T4 hormonu dolaysıyla ondan oluşan T3 hormonu üretimide azalır.

Çinko, T4 hormonunun T3 hormonuna dönüşümünü sağlayan enzimini (diyotinaz enzimi) meydana getiricilerinden olduğundan, dokulara ulaşan T3 hormonu ciddi miktarlarda düşer. Hipotiroid (hormon düşüklüğünün başlıca tetikleyicisi) hastalığını ortaya çıkarır.

KAYNAKLARI:

Bu ve benzeri eksikler nedenlerle; çinkoca zengin olan peynir, yumurta (özellikle sarısı), süt ve süt ürünleri, tavuk, et, balık, karides, istiridye, karaciğer, kabak ve ay çekirdeği, ceviz, badem, kepekli ve tam tahıllar, kuru fasulye, beyaz mantar, susam, yer fıstığı, kakao, gibi gıdalarla beslenmek çinko eksikliğine çözüm getirir.

EKSİKLİĞİ:

Çinko eksikliği belirtileri; kronik ishal, iştahsızlık, geç iyileşen yaralar, saç  dökülmesi , sürekli soğuk algınlığı, kısırlık, görme bozukluğu, çocuklarda gözlenen gelişme ve büyüme sorunları.

Çinko minerali yeterli miktarda alındığı halde oluşan eksikliliğin nedenleri; kronik bağırsak rahatsızlıkları, dengesiz ve tek yönlü beslenenler, faaşırı alkol tüketimi, karaciğer sorunları, aşırı fiziksel aktivite, ağır bedensel işler ile kortizon gibi ilaçların kullanımı sıralanabilir.

ÖNERİLER:

Yüksek oranlarda lifli gıda tüketimi çinko seviyesini azaltabilir. Lifli bitkisel gıdalardaki fitat çinkoya bağlanır ve onu vücudun faydalanamayacağı hale getirir.

Proteinli besinlerle (Et, baklagiller gibi) alınan çinko vücut tarafından daha iyi emilir.

son

SELENYUM

TANITIM:

Genellikle bitkisel bazlı besinlerin selenyum içeriği yüksektir. Fakat sebze ve meyvelerin içerdikleri selenyum miktarı yetiştikleri toprağa bağlı olarak fazla ya da az olabilmektedir. Aynı şekilde, hayvansal kaynaklı besinlerin içerdikleri selenyum miktarı da, yetiştirildikleri coğrafyanın selenyum içeriğine bağlı olarak değişkenlik göstermektedir.

Proteinden fakir beslenenlerde selenyum eksikliği kendini gösterir. Eksikliğin sebep olduğu en önemli hastalıklardan biri tiroid bezi kaynaklıdır. Selenyum eksikliğe bağlı olarak tiroid bezinin salgıladığı T4 hormonu, T3 hormonuna dönüşemediğinden, tiroid bezi yeterli üretim yapmış olsa bile hormonların dağılımı ve etkisi vücudda yeterince etkili olamaz.

Selenyum minerali tiroid bezlerinin hormon üretimini destekler ve tiroid bezinin yapısını düzenler. Özellikle haşimoto tiroid hastalığı üzerinde etkili olan selenyum, tüm tiroid rahatsızlıklarının ait tedavileri güçlendirici bir mineraldir.

Selenyum minerali, E vitamini ile birleşerek serbest radikallerle savaşır. Hücre bozunmalarının temelini oluşturan serbest radikallerle savaşı, kanser hücrelerinin oluşumuna da bir önlem teşkil eder.

Selenyum minerali sağlıklı bir yaşamın işleticisi kalp için oldukça önemlidir. Selenyum, kalp sağlığını koruma altında tutan en önemli faktörlerden biridir. Damarların çeperlerinde oluşacak kolestrol plaklarının oluşumunu önler ve temizlenmesine katkıda bulunur. Bu işlevselliği ile aynı zamanda damar sertliğini azaltır. Damar yapısının temizliğini, iç genişliğini ve esekliğini sağlayarak kan akışını rahatlatır. Dolaysıyla kalbin üzerinden yük alır, kan basıncını düşürür ve kalp hastalıklarına yakalanma riskini azaltır.

Selenyum minerali, romaid (romatizmal) hastalığına bağlı yada farklı sebeplerden meydana gelen artrit (vücut tarafından üretilen eklemlerde oluşan iltihap) oluşumlarından, yayılmalarından korur.

Selenyum, sinir hücrelerini dolaysıyla sinir sistemini güçlendirir. Bu özelliği ile selenyum minerali; sinir sistemi ve kas yapıları üzerine pozitif etkilerde bulunarak sinirlilik, stres, gerginlik, asabi halleri giderici özelliği ile rahat uyku uyunulmasına yardımcı olur.

Selenyum minerali ayrıca, cilt kırışıklığını önlemede, saçlara sağlık katma yönündende çok etkilidir.

KAYNAKLARI:

Selenyum içeren bazı besinler şu şekildedir; Balık (özellikle ton ve somon balığı), brokoli, ay ve kabak çekirdeği, brezilya kestanesi, ceviz, badem, fındık, susam ve keten tohumları gibi yağlı tohumlar ve çekirdekliler, kalamar, tavuk ve hindi eti gibi kümes hayvanların eti, kırmızı et, yumurta, mantar, peynir, yulaf ezmesi, ahtapot, karides, istridye, ahtapot,....

ÖNERİLER:

Selenyumun fazla alınması T3 hormonu dönüşümde ters etki yapacağından bu besinler uygun miktarlarda sistematik olarak alınmalıdır. Aşırıya kaçmadan, öğün dengeleri gözeterek alınmalıdır. (Günlük 400 mg üstü zararlı) Selenyum eksikliğinde vücutta E vitamini, T3 hormon miktarlarını ayarlayan 'deiyotinaz enzimi' azalır ve tiroid bezi iltihabi daha sık görülür.

Yüksek dozda selenyum alınırsa T3 -T4 hormon dengesizliği ortaya çıkar, Hipofiz bezinin ürettiği TSH (Tiroid uyarıcı hormon) ve T4 hormonu artar, T3 hormonu azalır ve TSH (Tiroid uyarıcı hormon) hormonu artarak hafif tiroid yetmezliği gelişir ve kilo alınır.

Fazla miktarlarda alınan kadmiyumca zengin gıdalar selenyumu vücudan dışarı atar.

son

TUZ

TANITIM:

Yemeklerde kullanılan tuzun iyotlu veya iyotsuz olması bazı hastalar veya kişiler için büyük önem taşımaktadır. Tiroit bezinin dışa büyümesi olan guatrın oluşmasında en büyük etken; o coğrafyayı içine alan toprak ve suda yeterli iyot olmamasıdır. Bu nedenle guatrla en pratik mücadele (önleyici) yöntemi olarak tuzlar iyotlu hale getirilmiştir. (Ağustos 1999).

Elbette bu mücadele türü, guatr hastalığının ortaya çıkışını engellemeye yeterli değildi. Üstüne üstlük bazı kişilerde aşırı iyot alınması nedeniyle zararlı yan etkiler ortaya çıkmakta ve hastalıklara neden olmaktaydı.

Örneklemek gerekirse; tuzların iyotlu hale getirilmesiyle, hipertiroidi (aşırı tiroid üretimi) denilen diğer tiroid hastalığı ile hipertiroidin bir türevi olan 'Gaves' hastalığı (Zehirli tiroid yada zehirli hipertiroid türü tiroid hastalığı) sıklıkla görülmeye başlanmıştır.

Tiroid bezi az çalışan hastalarda da (Hipotiroidisi olanlarda) iyotlu tuz, bu hastalığın daha da şiddetlenmesine neden olabilmekte.

İYOTLU TUZ:

Vücudun enerji kullanması ve depolamasına yön veren tiroid bezinin yeterli hormon salgılayabilmesi için günlük en az 150 mg (ortalama beden) iyotun gıdalar ve suyla alınması gerekir. Eğer yeteri kadar iyot alınmazsa, iyot eksikliğine dayanan hastalıklar ortaya çıkar. Hipotiroid de (tiroid bezi az çalışanlar) böyle bir hastalıktır.

Bu nedenle, iyot eksikliği kaynaklı hastalıkları önleyebilmek için; önceden bilinen bir tiroid hastalığı olmayan çocuklar, erişkinler ve gebe kadınlar iyotlu tuz yemelidir. Tiroid hastalığı olanlar ve hastalıktan şüphesi olanlar, yaptıracakları tahlillere dayanarak hangi tuzun kullanılıp kullanılmayacağını öğrenebilirler. Hipotiroid hastalarının, özellikle ilaçlarla dengeyi kurmuş olanlarında, iyotlu tuz hastalığı normal seyrinden saptırabilmektedir.

Hamile ve emziren anneler iyot konusunda çok hassas olmalıdırlar. Çocuk yeterli miktardaki iyotu anne sütüyle alamazsa, beyin gelişimi zayıf olmaktadır. Bu nedenle çocuğun emdiği sütte bulunan iyot, beyin gelişimi için çok önemlidir. Dolaysıyla; emziren annelerin iyotlu tuz kullanmaları veya takviye (doktor kontrolünde) iyot alımını yeteri kadar yapmaları gerekir.

İYOTSUZ TUZ:

İyotsuz tuz tüketimi için tuzlar paket etiketlerine bakılarak alınmalı yada kaya tuzu kullanılmalıdır. Tedbir ve koruma olarak ailede iyotsuz tuz kullanan birey varsa, iyot ihtiyacı olan kişileri mahrum bırakmamak için yemekler tuzsuz pişirilmeli ve herkes kendi tuzunu kullanmalıdır. Bu yöntemle; hamileler, emziren anneler ve dolaysıyla bebekler, gelişme yaşındaki çocuklar ile tiroid hastalıklarına maruz kalmamış kişiler korunarak onların iyot ihtiyaçları giderilmiş olur.

İyotlu tuz yiyen nodüler guatrlı bir hastada alınan iyot, nodulun fazla çalışmasına neden olmakta ve "hipertiroidi" dediğimiz tiroid bezinin aşırı çalışmasıyla (terleme, çarpıntı, zayıflama, sinirlilik, ellerde titreme ile kendini gösterir) karakterize bir hastalığa neden olmaktadır.

Yine anti-TPO antikoru kanlarında yüksek olan kişiler iyotlu tuz yediklerinde tiroid bezinin az çalışmasına neden olmaktadır. Bu tür hastalığı olanlar da özellikle iyotsuz tuz yemelidirler.

Hipertiroid (tiroid bezi çok çalışanlar), nodül (Tiroid bezinin içindeki bölgesel iç büyümesi), Haşimato (Tiroid bezi iltihabı) hastalığı olanlar iyotsuz tuz yemelidirler. Bu hastalar iyotlu tuz kullandıklarında hastalıkları şiddetlenmekte. (Hipotiroid hastalarının bazı durumlarında iyotlu tuz, hastalığı yönlendirebilmekte ve tedaviyi bozabilmektedir. Özellikle ilaçlarla dengeyi kurmuş olanlarda)

son

UYARI: bitkisel ürünler, bitki yağları ve bitki özlerinin kullanımıyla ortaya çıkması muhtemel yan etkiler ve bu etkilerden kaynaklanabilecek zararlar hakkında bilgilendirme notu.
.... Sitemiz sayfalarında yer alan bilgiler; konusunda uzman sayılan kişi ve kurumların yayınlarından derlenmekte ve ürün başlıkları altında toplanarak sizlere sunulmaktadır.
Makalelerden derlenen yazılar faydayı duyurabilmeyi, fayda sağlayabilmeyi amaçlayan bilgi içerikli yayınlardır. Dolaysıyla, bilgilendirme dışında ve bilgi verme seviyesinin üstünde kabul edilmemesi gereken detay yazılardır.
Yazılarda aktarılan bilgiler, önerilenler yada tavsiye edilen uygulamalar tedavilerde kesinlikle kullanılması önerilen REÇETE-VARİ /direktifleryazılar olarak algılanmamalıdır.
Keyfe-kader çay-tonik-katkı-bakım-masaj-tadlandırıcı... gibi kullanımların dışında kalan rahatsızlıklara çare olarak kullanmadan önce tıbbi destek aranmalı dolaysıyla doktora danışılmalıdır.
Yazılarda yer alan tavsiyelerin doğrulukları sorgulanmalıdır. Önerilen bitki ve ürünlerin gerek bitki elde ediliş yöntemleri gerekse üretimleri hakkında bilgiler edinilmelidir. Bilgiler; atadan kalma yöntemlerle alınıp-verilmemeli, bitki çeşitlenmelerindeki ve üretimlerindeki yeni gelişmeler çerçevesinde bilgilerin güncellenmesi gerekmektedir.
Yazılar daha ziyade rahatsızlıklarda fayda sağlayan yada sağlayabilecek bilgiler olarak kabul edilip, asıl tedavilere yardımcı, rahatsızlıkları önleyici, tedavileri destekleyici, vücüt değerlerini dengeleyici, eksikleri tamamlayıcı, organizmaları işlevlerine kavuşturucu, bünye bağışıklığını takviye edici, fiziksel ve mental aktiviteleri kolaylaştırıcı, vitamin ve mineral aktarıcı doğal katkıların tanıtımı olarak görülmelidir.
Doktor tavsiyesine her zaman başvurulmalı, doktor kontrolündeki tahlil sonuçlarına göre hareket edilmelidir.
Her madde ve onların sentezlenmesi ile oluşturulan en iyi ilaç bile, dozu ayarlanmadığı sürece zehre dönüşebilir.
Yılan zehiri ve diğer zehirli metaryellerde ilaç yapımında kullanılıyor. Doğada en zehirli bitkilerden de ilaç elde ediliyor. Panzehir üretimlerinde de yine o maddeler kullanılıyor.
Dozu ayarlanmamış "su" da can alabiliyor. Hayatın kaynağı sayılan suyun, aşırı alımında ve saflaştırıldığında zehire dönüşüp ölümle sonuçlanabilen durumlara yol açtığı gibi, en yararlı bitkilerde her ne koşulda ve her ne tarifte olursa olsun, kontrolsüz ve aşırı tüketimleriyle vücutta yan etkiler meydana getirebilmektedir. Vücutta bazı alerjik etkilere neden olabilmektedir.
Bu nedenle her bitki fasılalı ve kontrollü olarak dikkatlice tüketilmelidir. Dikkat edilmezse, kronik rahatsızlıklar göz önüne alımmazsa, bünyede olan diğer hastalıkları, tetikleyebileceği göz önüne alınmalıdır. Eğer bu riskler hesap edilmez yada eldeki bilgilere göre hareket edilirse faydalı olan bitkiler, sağlığı etkileyen zararlı bitkiler konumuna gelebilir.
Her aşırı yüklenmeler gibi fazla vitamin alımıda organizmaya, organlara zarar verebilir. (Ihlamur, adaçayı çok rahatlatıyor, kasları gevşetiyor diye fazlaca alındığında en azından kalp kapakcıklarını ve mide kapakcığını yumuşatır, cinsel uyarımları geciktirebilir...vb..)
Bu nedenle, derlenerek yayınlanan yazılar ve tavsiyeler doktor reçetesi gibi görülmemelidir. Özellikle, kronik rahatsızlıkları olanlar doktora danışarak kullanmalıdır.
Farklı farklı hastalıklardan tedavi görenler, sürekli ilaç kullananlar, kronik hastalıklarla mücadele edenler, alerjik hassasiyeti olanlar mutlaka doktora danışmalıdır.
Özellikle, bitki yağları, extrantları, detoks halleri yoğunlaştırılmış bitki özleri olduğundan, bitki sıvısı olmaktan uzaklaşıp neredeyse ilaç konsantresi konumuna yaklaşmaya başlamıştır. (ilaç ve hap dozajlamasından elbette kat ve kat uzaktır. Ama aşırı tüketimle bu fark azalır. Organlarda olan başka bir hastalığı tetikleyebilir ya da tedavisine sekte vurabilir. Bu nedenle aşırı tüketimden ve süreklilikten kaçınmalı. Kullanıma haftada bir kez olsun ara verilmeli ve kişilerden kişilere değişse de yarar sağladığı tespit edilen oranlarda kalınmalıdır) Sürekli kullanımlar için doktora mutlaka danışmalıdır.
Sürekli kullanımlar yerine fasılalı ve aşırıya kaçmadan alınmakla yetinmeyip, vücutta fiziki değişiklikler gözlendiği gibi mental değişiklikler de gözlenmelidir.
Alerjik bünyeye, kronik rahatsızlıklara sahip olanlar ile sürekli ilaç kullananlar daha dikkatli olmalı ve bu nedenle mutlaka doktora danışılmalıdır. Kullanılan ilaçların etkisini azaltmamak, hesaplanmayan sonuçlarla karşılaşmadan bitkilerden yararlanabilmek için.

SAFRANLI YAŞAMA DAVET EDİYORUZ...

'Sağlıklı yaşama' katkımız olursa ne mutlu bize...

En pahalı baharat olması, değerinden, kıymetinden, etkisinden ve faydasından olan safran; tüm bu özellikleri göz önüne alındığında, karşılığını kat ve kat ödeyen bir baharattır.
Etkisine bakıldığında 'pahalı' kavramının göreceli olduğu anlaşılır. Safranın, 50-80 lira (4-5 $) gibi bir fiyata satılan 1 gramıyla en az 50 fincan çayı 'sağlık iksiri' olarak içebilirsiniz.
Kahvehane çayının yarı fiyatına içebilen 'safran', sizce pahalı olabilir mi? Karşılığını veremese! 'o fiyatlara' ulaşamayacağı gibi, ekimide yapılamaz.
Fiyatını saptayan faktörlerin başında; etkisinin vazgeçilmezliği, dekardan ~0,5 kg elde edilmesi ve üretimdeki meşakkatin derecesi gelmektedir.


Safran Abla